Çevremde bana yakın insanlar artık aynı konu içinde beş yıldır dönüp duruyor ve sonuca varamıyor olmamdan bıktı. Kime neyi nasıl anlatacağımı bilemiyorum. En yakın arkadaşlarım bir şekilde benzer dertlere sahipler. Tek farkı kahramanlarının değişiyor olması. Bende ne kahramanları değişiyor hikâyenin, ne hikâye… Ne bitiyor, ne devam ediyor. Aynı sayfa defalarca yazılıyor, yazılıyor, yazılıyor…
Sonuç?
Yok!
Bütün günümü fal bakarak geçiriyorum. Bakalım şimdi de şarkı tutacağım. Uyumadığım zamanlar günüm şarkı falı tutarak geçiyor. Nasıl bakıyoruz? Aklımızdan bir soru geçiriyoruz ve çalan şarkının sözlerinden anlam çıkarıyoruz.
"Bu ilişkinin sonu nereye varacak?"
Eveeet!.. Şarkımız geliyor:
Tarkan – Acımayacak
Ne demek oluyor şimdi bu şarkı?
Gece çıkmak dans etmek istermiş, kendisi
Gözü yükseklerde ama bir o kadar masum
Ne yaparsın, nereye kadar kaçarsın?
Kız ilik gibi ne dese boynum kıldan ince
Şansım varsa ben ona talibim
Bir gel dese kapının önündeyim
Yalvarmak mı gerekiyor?
Diz çökmek mi gerekiyor?
Sen iste ben bekliyorum
Listeme de ekliyorum
Gel gel gel güzelim
Gel gel acımayacak
Gel gel gel güzelim
Gel hiç acımayacak
Kalk gel gel gel güzelim
Gel gel acımayacak
Gel gel gel güzelim
Söz hiç acımayacak
Kalbin ah kalbin!
Anlaşılan her şarkıyı tuttuğum için bunun da bir anlamı kalmadı.
İçim hırs ve nefretle dolu. Aşk ve nefreti, onu isteyip istemediğimle hırsımı ayırt edemiyorum. Tek bildiğim yüreğimi hala titrettiği. Bu his bende mantığın önüne geçiyor. Kalbimin sesi doğruyu mu söylüyor?
Senler önce Taksim’de karşıdan karşıya geçmek üzere kırmızı ışıkta beklerken yanıma yaklaşan bir çift İş Bankası’nı sordu. Elimle göstererek “Şurada…” dedim. Yüzlerine bile bakmamıştım. Banka karşıdaydı ve sadece parmağımla işaret etmek yeterliydi benim için.
Şu an gerçekler bu kadar açık karşımda duruyor ve ben mi göremiyorum diye defalarca soruyorum kendime.
Yeşil ışık yanmak üzereydi ve ısrarcı bir tavırla “Nerede acaba?” diye sormaya devam ediyorlardı. Sinirle başımı kaldırdım ve “Görmüyor musun?” demek üzereyken görme engelli bir çift olduklarını fark ettim. O kadar kötü hissettim ki kendimi. Tesellim ise bundan daha da berbattı: Neyse beni görmediler!
Bir an aklımdan geçti işte!..
Ümitsiz bir çırpınışla ben sizi götüreyim dedim. Kollarına girip gafımı telafi etme çabasıyla hem yürüyüp hem konuşmaya devam ettim: Ben görüyorum da ne oluyor? Önemli olan gönül gözü…
Dönüp baktığım zaman o halime gülüyorum. Ne kadar daha beklemem lazım bu halime de gülmek için?
Ne gözlerim ne gönül gözüm görüyor. Gerçek orada bir yerde. Onu bulmam lazım. Nasıl?